Bu blogda, gazete ve dergi yazılarım yer almaktadır. Akademik yayınlar ve makaleler - Yeşil Gazete yazıları

01 Aralık 1999

Nazi Tıbbında İnsan Deneyleri


Bu yazı Hekim Forumu'nun Kasım-Aralık 1999 tarihli "Binyıl Özel" sayısında yayınlanmıştır.


Dr. Ümit Şahin

Yirminci yüzyılın teknolojik gelişmelerle anılan tıp tarihinde 3. Reich Almanya’sının özel bir yeri var. Nazi dönemi, bugün kimi yazarlarca modernizmin mantıki bir aşaması sayılıyor; öyleyse Nazi tıbbı da tıp bilgisinin gelişiminde bir aşama olarak kabul edilebilir.
En hafif deyimiyle “dehşet verici”bir aşama olan Nazi döneminde tıp dünyası insan üzerinde yapılan deneylerin en uç örneklerine tanık oldu. “İşkence”sözcüğünü bile hafif bırakan bu “deneyler”, insanın gayet soğukkanlı bir şekilde “kobay” olarak kullanıldığı uygulamalardır ve şaşırtıcı bir çeşitlilik gösterir. Nazi tıbbında herkesin adını gayet iyi bildiği birkaç “meslektaşımız”, örneğin Dr. Joseph Mengele, Dr. Sigmund Rascher vb. tarafından yapılan bu deneylerden elde edilen verilerin kullanımıyla ilgili etik tartışmalar ise hâlâ sürüyor.
Bu dönemde yapılan insan deneylerinin ideolojik, askeri ve tıbbi amaçları vardı. Nazi doktorlar yaptıkları deneyleri askeri bir gereklilik olarak savunuyorlar ve bu açıklamayı yeterli bir akıl yürütme olarak görüyorlardı. Ne var ki nasıl Yahudi soykırımının nedenlerini anlamak hiç kolay bir şey değilse, bu deneylerin yapılabilmiş olmasını anlamak da hiç kolay değil. Bu yapılanları “insanlık dışı bir vahşet” olarak adlandırmak da faşizmi anlamaya yeterli olmuyor.
Bu dönemde Nazi doktorlar tarafından yapılan başlıca deneyleri anlatmaya çalışalım şimdi. Deneyler çoğunlukla Yahudiler olmak üzere Nazilerin aşağı ırklar olarak kabul ettiği gruplar ve savaş esirleri üzerinde yapılmıştır. Elimizdeki bilgiler toplama kamplarından kurtulan kişilerin anlatımlarına ve savaş sonrası mahkemelerdeki itiraflara dayanıyor:
Dondurma-hipotermi deneyleri:Mahkumlar saatlerce buzlu su tanklarının içinde tutuluyor ve deney genellikle mahkumların donarak ölmeleriyle sonuçlanıyordu. Amaç, düşman ateşine hedef olan Alman pilotlarının Kuzey denizinin buzlu sularında kaç saat canlı kalabileceklerini bulmaktı. Kuzey denizinde bu sürenin 1-2 saatten fazla olmadığı biliniyordu. Dr. Sigmund Rascher bu soğuk koşulları Dachau’da, daha sonra da Auschwitz’de oluşturmaya çalıştı ve yaklaşık 300 mahkum kullandı. Bu deneklerin en az 80-90’ının öldüğü biliniyor.
Yüksek rakım deneyleri:1942’de Dr. Rascher’in Dachau’da yaptığı deneylerin amacı pilotların uçaktan oksijenli ya da oksijensiz olarak atladıkları zaman kullanmaları gereken araçları saptamaktı. Rascher bunun için bir basınç odasında yüksek irtifa koşullarını oluşturmuştu. Genellikle kurbanlarının beyinlerini henüz canlıyken disseke ediyor ve yükseklik hastalığının beynin subaraknoid kan damarlarındaki küçük hava kabarcıklarının bir sonucu olduğunu gösteriyordu. Denek olarak kullanılan 200 mahkumdan 80’i hemen ölmüş, kalanlar deney sonucunda öldürülmüştür.
Deniz suyu deneyleri:Deniz suyunun içilebilirliğini denemek üzere Dachau’ya 90 çingene mahkum üzerinde Dr. Hans Eppinger tarafından yapılan deneylerdir. Deneklere deniz suyu hiç değiştirilmeden ve tek sıvı kaynağı olarak verildiğinde 6-12 gün arasında ciddi fiziksel patolojilere ve ölüme neden oluyordu. Denekler o kadar ağır dehidrate oluyorlardı ki bir damla su için yerleri yaladıkları görülüyordu.
Sulfanilamid deneyleri:Alman Silahlı Kuvvetleri 1941-1943 yıllarında Rus cephesinde gazlı kangrene bağlı çok ağır kayıplar verdi. Bu kayıplar ve diğer savaş yaralarına bağlı infeksiyonlar, cerrahiden ziyade kemoterapötiklere karşı bir ilginin doğmasına neden oldu. Sulfonamidlerin keşfi, savaşa bağlı yara infeksiyonlarının tedavisi için yeni ve devrim niteliğinde bir olanak sunuyordu. Savaş yaraları sağlıklı Yahudiler üzerinde oluşturuluyor ve bu yaralarda streptokok; tetanoz ve gazlı kangren infeksiyonlarının gelişmesi sağlanıyordu. Yaranın iki yanındaki damarlar bağlanarak anaerob ortam yaratılıyor ve oluşan infeksiyonun sulfanilamidle tedavisi deneniyordu.
Tüberküloz deneyleri:Nazi doktorlar tüberküloza doğal bağışıklık olup olmadığını saptamak ve aşı geliştirmek amacıyla da deneyler düzenlediler. Dr. Heissmeyer, tüberkülozun bir infeksiyon hastalığı olduğuna dair yaygın inanışı çürütmeye çalışıyordu. Dr. Heissmeyer’in iddiası bu gibi infeksiyonlara Yahudiler gibi aşağı ırklar tarafından daha kolay yakalanıldığıydı. Heissmeyer, canlı tüberküloz basilini deneklerinin akciğerine injekte ediyordu. Ayrıca deneylerinde kullandığı 20 Yahudi çocuğun lenf nodlarını da çıkartmıştı. Yaklaşık 200 yetişkin Yahudi bu deney sonucu ölürken, söz konusu 20 çocuk Bullenhauser Barajı’nda, Heissmeyer’in deneylerini yaklaşan müttefik kuvvetlerinden gizleme çabaları nedeniyle asılarak öldürüldü.
Zehir deneyleri:Buchenwald’de bir araştırma ekibi fenol, benzin ve siyanür injeksiyonuyla Rus mahkumlar üzerinde infaz denemeleri yaptılar. Deneylerde deneklerin ölüm hızları ölçülüyordu.
Yara deneyleri:Himmler, SSaskerlerinin savaş alanlarında hemoraji nedeniyle öldüklerini görünce, Dr. Rascher’e Alman birliklerine savaş alanına gitmeden önce kullanmaları için koagülan geliştirmesini emretti. Dr. Rascher kendi geliştirdiği koagülanların, Dachau krematoryumunda canlı ve bilinci açık mahkumlarda yaptığı amputasyonlar sırasında görülen kanamalar üzerindeki etkisini araştırdı. Ayrıca Ravensbrueck toplama kampında kurbanların ampute kol ve bacaklarını birbirlerine transplante etme gibi girişimlerde bulunuldu.
Suni döllenme deneyleri:Ünlü 10. Blok deneyleridir. Himmler, Dr. Carl Clauberg’in üst düzey bir SSsubayının infertil karısını tedavi ettiğini duyunca etkilenir ve Dr. Clauberg’i Auschwitz’de çalışmak ve 10. Blok’ta bir laboratuvar kurmak üzere görevlendirir. 10. Blok’ta çoğunluğu daha önce doğum yapmamış 20-40 yaşları arasındaki evli kadınlar toplanır. Kadınlar burada sürekli olarak öldürülme, kısırlaştırılma ve Clauberg’in tecavüzüne uğrama korkusuyla yaşıyorlar ve deneyler için özel olarak seçilmiş erkek mahkumlarla cinsel ilişkiye zorlanıyorlardı.
Kısırlaştırma deneyleri:Himmler’in asıl ilgisi kısırlaştırma üzerindeydi. Clauberg’i infertilite tedavisinin tam tersi üzerinde çalışmaya ikna etti. Clauberg tüm enerjisini kitle kısırlaştırması yöntemleri geliştirmeye yöneltti. Binlerce mahkumun genital organları, kısırlaştırma için en ucuz yolun bulunması için yapılan çalışmalarda sakatlandı. Naziler bu yöntemleri milyonlarca mahkuma uygulayabilmeyi umuyorlardı. Auschwitz’de uterus ve servikslerine kostik madde injekte edilerek kısırlaştırılmak istenen kadınlar korkunç ağrılar çektiler, şiddetli kasılma ve kanamalar yaşadılar, overlerinde iyileşmeyen inflamasyonlar oluştu. Erkeklerin ise testislerinde yüksek dozlarda radyasyon ışınlaması yapılıyor, daha sonra oluşan patolojik değişikliklerin incelenmesi için de testisleri çıkarılıyordu.
İkiz deneyleri:Bu deneyler Auschwitz’de Dr. Joseph Mengele tarafından yapıldı. Mengele’nin en “sevdiği” denekler Yahudi cüceler ve tek yumurta ikizleriydi. Dr. Mengele’nin Nazi ideolojisinin saf Aryan ırk düşüncesinden kaynaklanan saplantıları onu üreme ve çoklu doğumlarla ilgili sırları çözmeye yöneltiyordu. Amacı Aryan ırkın çoğalmasını ve dünya nüfusuna hakim olmasını sağlayacak yöntemler geliştirmekti. Bu amaçla kullanılan 1000 çift ikizden 200 çift hayatta kalabilmiştir.
Yahudi iskeletleri koleksiyonu:Dr. August Hirt, Strasburg Üniversitesi Anatomi Profesörüydü. “Nesli tükenmiş Yahudi ırkına”adanmış bir müze için Yahudi kafatasları ve iskeletlerinden oluşan büyük bir koleksiyon oluşturmak istiyordu. 1943’de bu amaçla Natzweiller toplama kampında gazlanarak öldürülen 115 kişi Strasburg Üniversitesi Anatomi bölümüne gönderilmiştir.
Nazi doktorların 2. Dünya Savaşı boyunca gerçekleştirdikleri insan deneylerinden bazıları böyle özetlenebilir. Ayrıntılarını yazarken/okurken bile dehşet içinde kaldığımız bu “bilimsel araştırmalar” da geride bırakmak üzere olduğumuz binyılın “tıbbi”olguları arasında yer alıyor. Aslında ortaçağ engizisyonundan kızılderili soykırımına; cadı avından diktatörlüklere ve kanlı savaşlara kadar 2. Binyıl acımasız vahşet sahnelerinden geçilmiyor. Ama Nazi döneminin ve yüzyılımızda yaşanan diğer faşist dönemlerin ayırıcı yanı, herhalde bugün bir parçası olduğumuz “çağdaş uygarlığın”bir aşaması ve ürünleri olması.
Daha “temiz” bir geleceğe ve “insani” bir tıbba ulaşmak için sadece yarım yüzyıl önce yaşanan tüm bu olayları da unutmamak gerekiyor.

Hiç yorum yok: