Bu yazı 2 Şubat 2003 tarihli Radikal 2'de yayınlanmıştır.
Ümit Şahin
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Khan Younis mülteci kampına birkaç yüz metre uzakta bulunan İsrail yerleşiminin çevresinde iki yüksek kule var. Filistinlilerin "silah asansörü" dedikleri bu kuleleri görmeden önce yakında bulunan Nasır hastanesinin duvarlarındaki mermi deliklerinin nasıl açıldığını anlamakta güçlük çekmiştik. Üzerindeki silahları aşağıdan bilgisayarla yönlendirerek istedikleri yüksekliğe çıkarıp indiren, istenilen açıyla -uzaktan kumanda- ateş etmeyi sağlayan bu "ilginç buluş" nedeniyle Nasır hastanesinin iki binası arasındaki yüz metrelik mesafeyi bile -özellikle geceleri- yaya geçmekten korktuklarını anlatıyor Filistinli meslektaşlarımız. Ramallah'ta bulunan Filistin Kızılay'ının bahçesinde gördüğümüz tahrip edilmiş ambulanslar da aklımızdan çıkmıyor. Bazılarının şoför tarafındaki kapısında bir koca mermi ya da roket deliği var. Bazısının kaputu yamyassı olmuş ya da kapısı havaya uçmuş halde.
Ambulansların, hastanelerin ve sağlık personelinin bile hedef olmaktan kurtulamadığı bu ortamı tanımlayabilecek asıl sözcükler işgal, kuşatma ve kapatılma. Bu nedenle hemen bu ve benzeri sahneleri hatırlatıyor İsrail hükümetinin 28 Ocak'taki genel seçimlerden iki gün önce yaptığı açıklama:
"Güvenlik nedeniyle bütün Filistin yerleşimlerinin giriş çıkışları seçimler sonuçlanana kadar kapatılacak ve sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır." Filistinlilerin kendi topraklarında topluca hapsedilmelerine artık alışıldığı için fazlaca önemsenmeyen bu tür kararların Filistin halkı için nasıl yaşamsal sonuçlar doğurduğu, Türk Tabipleri Birliği Heyeti olarak Ocak ayının ikinci haftasında yaptığımız İsrail-Filistin gezisinden çıkardığımız sonuçların en çarpıcısıydı.
Planlanmadan kalp krizi geçirilmez
Gezimizin amacı 2000 yılının Eylül ayında başlayan ikinci intifadanın başından bu yana giderek tırmanan şiddet ortamından sağlık hizmetlerinin, sağlık çalışanlarının ve halk sağlığının nasıl etkilendiğini gözlemlemek ve bu toprakların hem İsrail hem de Filistin tarafında yaşayan ve havadaki tüm ağırlığa rağmen iyi hekimlik yapmayı sürdüren meslektaşlarımızla olan dayanışmamızı göstermekti.
Çünkü sadece sağlık boyutundan baksak bile durum yeterince vahim. Zaten Batı Şeria ve Gazze Şeridi olmak üzere -en az iki parçaya bölünmüş olan Filistin toprakları İsrail'in 2001'de tüm Filistin'i yeniden işgal etmesiyle neredeyse yüzlerce parçaya bölünmüş durumda. Bu şu anlama geliyor: Siz Filistin adında bir ülkede yaşadığınızı düşünüyorsunuz, ama aslında yaşadığınız coğrafya İsrail topraklarının içinde dağılmış ve hiçbir fiziksel bağlantısı bulunmayan adacıklardan ibaret. Yaşadığınız bir kasaba ya da köyden size en yakın kentin hastanesine ulaşmak için ya da bir kentten diğerine hasta taşımak için en az iki İsrail askeri kontrol noktasından geçmeniz gerek. Araçların bu noktalarda kimi zaman saatlerce bekletildikleri ve tepeden tırnağa arandıkları söyleniyor. Normal şartlarda geçiş üstünlüğü olması gereken, ama burada -silah ve bomba taşınabileceği gerekçesiyle ayrıcalık tanınmayan bir ambulansın aranması -içinde bir yaralı ya da hasta bile olsa en az yarım saat sürüyor.
İsrailli hekimler arasında da bu duruma isyan edenler var. Tel Aviv'de görüştüğümüz İsrail İnsan Hakları İçin Hekimler örgütü çalışanları bize durumun zorluğunu anlatmak için "Filistinlilerin önceden planlamadan kalp krizi geçirme hakları yok" diyorlar. Çünkü önceden İsrail makamlarıyla görüşüp ambulans geçişini ayarlamanız isteniyor. Bu nedenle kontrol noktalarında yaşamını yitiren pek çok hastadan söz ediliyor.
Doğum yapan kadınlar
Önceden planlamakta zorluk çekeceğiniz durumlardan biri de doğum sancısı elbette. Hamile bir kadının doğurmak için hastaneye gitmeye kalkmak için doğum sancılarının başlamasını beklediğini düşünün, ki genelde böyle olur! Ambulansınız yine durduruluyor, yine bekletiliyor ve yine aranıyor. Kadınlar kimi zaman kontrol noktalarında bekletilirken doğum yapıyorlar.
Gezici ekiplerin aşılamaya çıkamadığı, sağlık çalışanlarının evlerinden hastanelerine ulaşmalarının bile bazen mümkün olmadığı, yaralıların alınamadığı, hastaların hastaneye ulaşamadığı bu ortam sağlık hizmetlerinin fiilen engellenmesi anlamına geliyor. En temel insan haklarından biri olan seyahat özgürlüğünün ablukalar, sokağa çıkma yasakları ve kontrol noktalarındaki eziyetle ihlal edilmesi aslında bir başka temel insan hakkına, sağlık hakkına ulaşmanın koşullarını da ortadan kaldırıyor.
İsrail seçimlerinden Şaron'un yine ezici bir üstünlükle çıkmasıyla çelişik de olsa, gezimiz boyunca her iki halkın barışı özledikleri, sesleri sayılarından çok çıkan aşırı uçlar dışında birbirlerinin varlığını artık büyük ölçüde kabullendikleri, hatta yan yana yaşamaya çoktan alışmış oldukları izlenimini edindiğimizi de eklemeliyim. Bu aslında bugün olanaksız gibi görünen barışın yakın gelecekte fazlasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. Belki de bu son seçim bir tür dibe vurma. Bunun için umutsuzluğa kapılmamak ve barış istemekten yorulmamak gerekiyor. Irak'ta barışın yolu da Filistin'den geçiyor ve kim ne derse desin halklar barış istiyor çünkü.
Filistin kaynaklarına göre ikinci intifadanın başladığı Eylül 2000'den bu yana:
• Vurularak durdurulan ambulans sayısı: 335
• Tamamen tahrip olan ambulans sayısı: 35
• Hastanelere yapılan saldırı sayısı: 215
• Görev başında öldürülen sağlık personeli sayısı: 22 (5'i hekim)
• Görev başında yaralanan sağlık personeli sayısı: 415
• Kontrol noktalarında doğum yapan kadın sayısı:48
• 2001'de yüzde 95 olan hastanede doğum oranı 2002'de yüzde 71'e düşmüş.
Ümit Şahin
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Khan Younis mülteci kampına birkaç yüz metre uzakta bulunan İsrail yerleşiminin çevresinde iki yüksek kule var. Filistinlilerin "silah asansörü" dedikleri bu kuleleri görmeden önce yakında bulunan Nasır hastanesinin duvarlarındaki mermi deliklerinin nasıl açıldığını anlamakta güçlük çekmiştik. Üzerindeki silahları aşağıdan bilgisayarla yönlendirerek istedikleri yüksekliğe çıkarıp indiren, istenilen açıyla -uzaktan kumanda- ateş etmeyi sağlayan bu "ilginç buluş" nedeniyle Nasır hastanesinin iki binası arasındaki yüz metrelik mesafeyi bile -özellikle geceleri- yaya geçmekten korktuklarını anlatıyor Filistinli meslektaşlarımız. Ramallah'ta bulunan Filistin Kızılay'ının bahçesinde gördüğümüz tahrip edilmiş ambulanslar da aklımızdan çıkmıyor. Bazılarının şoför tarafındaki kapısında bir koca mermi ya da roket deliği var. Bazısının kaputu yamyassı olmuş ya da kapısı havaya uçmuş halde.
Ambulansların, hastanelerin ve sağlık personelinin bile hedef olmaktan kurtulamadığı bu ortamı tanımlayabilecek asıl sözcükler işgal, kuşatma ve kapatılma. Bu nedenle hemen bu ve benzeri sahneleri hatırlatıyor İsrail hükümetinin 28 Ocak'taki genel seçimlerden iki gün önce yaptığı açıklama:
"Güvenlik nedeniyle bütün Filistin yerleşimlerinin giriş çıkışları seçimler sonuçlanana kadar kapatılacak ve sokağa çıkma yasağı uygulanacaktır." Filistinlilerin kendi topraklarında topluca hapsedilmelerine artık alışıldığı için fazlaca önemsenmeyen bu tür kararların Filistin halkı için nasıl yaşamsal sonuçlar doğurduğu, Türk Tabipleri Birliği Heyeti olarak Ocak ayının ikinci haftasında yaptığımız İsrail-Filistin gezisinden çıkardığımız sonuçların en çarpıcısıydı.
Planlanmadan kalp krizi geçirilmez
Gezimizin amacı 2000 yılının Eylül ayında başlayan ikinci intifadanın başından bu yana giderek tırmanan şiddet ortamından sağlık hizmetlerinin, sağlık çalışanlarının ve halk sağlığının nasıl etkilendiğini gözlemlemek ve bu toprakların hem İsrail hem de Filistin tarafında yaşayan ve havadaki tüm ağırlığa rağmen iyi hekimlik yapmayı sürdüren meslektaşlarımızla olan dayanışmamızı göstermekti.
Çünkü sadece sağlık boyutundan baksak bile durum yeterince vahim. Zaten Batı Şeria ve Gazze Şeridi olmak üzere -en az iki parçaya bölünmüş olan Filistin toprakları İsrail'in 2001'de tüm Filistin'i yeniden işgal etmesiyle neredeyse yüzlerce parçaya bölünmüş durumda. Bu şu anlama geliyor: Siz Filistin adında bir ülkede yaşadığınızı düşünüyorsunuz, ama aslında yaşadığınız coğrafya İsrail topraklarının içinde dağılmış ve hiçbir fiziksel bağlantısı bulunmayan adacıklardan ibaret. Yaşadığınız bir kasaba ya da köyden size en yakın kentin hastanesine ulaşmak için ya da bir kentten diğerine hasta taşımak için en az iki İsrail askeri kontrol noktasından geçmeniz gerek. Araçların bu noktalarda kimi zaman saatlerce bekletildikleri ve tepeden tırnağa arandıkları söyleniyor. Normal şartlarda geçiş üstünlüğü olması gereken, ama burada -silah ve bomba taşınabileceği gerekçesiyle ayrıcalık tanınmayan bir ambulansın aranması -içinde bir yaralı ya da hasta bile olsa en az yarım saat sürüyor.
İsrailli hekimler arasında da bu duruma isyan edenler var. Tel Aviv'de görüştüğümüz İsrail İnsan Hakları İçin Hekimler örgütü çalışanları bize durumun zorluğunu anlatmak için "Filistinlilerin önceden planlamadan kalp krizi geçirme hakları yok" diyorlar. Çünkü önceden İsrail makamlarıyla görüşüp ambulans geçişini ayarlamanız isteniyor. Bu nedenle kontrol noktalarında yaşamını yitiren pek çok hastadan söz ediliyor.
Doğum yapan kadınlar
Önceden planlamakta zorluk çekeceğiniz durumlardan biri de doğum sancısı elbette. Hamile bir kadının doğurmak için hastaneye gitmeye kalkmak için doğum sancılarının başlamasını beklediğini düşünün, ki genelde böyle olur! Ambulansınız yine durduruluyor, yine bekletiliyor ve yine aranıyor. Kadınlar kimi zaman kontrol noktalarında bekletilirken doğum yapıyorlar.
Gezici ekiplerin aşılamaya çıkamadığı, sağlık çalışanlarının evlerinden hastanelerine ulaşmalarının bile bazen mümkün olmadığı, yaralıların alınamadığı, hastaların hastaneye ulaşamadığı bu ortam sağlık hizmetlerinin fiilen engellenmesi anlamına geliyor. En temel insan haklarından biri olan seyahat özgürlüğünün ablukalar, sokağa çıkma yasakları ve kontrol noktalarındaki eziyetle ihlal edilmesi aslında bir başka temel insan hakkına, sağlık hakkına ulaşmanın koşullarını da ortadan kaldırıyor.
İsrail seçimlerinden Şaron'un yine ezici bir üstünlükle çıkmasıyla çelişik de olsa, gezimiz boyunca her iki halkın barışı özledikleri, sesleri sayılarından çok çıkan aşırı uçlar dışında birbirlerinin varlığını artık büyük ölçüde kabullendikleri, hatta yan yana yaşamaya çoktan alışmış oldukları izlenimini edindiğimizi de eklemeliyim. Bu aslında bugün olanaksız gibi görünen barışın yakın gelecekte fazlasıyla mümkün olduğunu gösteriyor. Belki de bu son seçim bir tür dibe vurma. Bunun için umutsuzluğa kapılmamak ve barış istemekten yorulmamak gerekiyor. Irak'ta barışın yolu da Filistin'den geçiyor ve kim ne derse desin halklar barış istiyor çünkü.
Filistin kaynaklarına göre ikinci intifadanın başladığı Eylül 2000'den bu yana:
• Vurularak durdurulan ambulans sayısı: 335
• Tamamen tahrip olan ambulans sayısı: 35
• Hastanelere yapılan saldırı sayısı: 215
• Görev başında öldürülen sağlık personeli sayısı: 22 (5'i hekim)
• Görev başında yaralanan sağlık personeli sayısı: 415
• Kontrol noktalarında doğum yapan kadın sayısı:48
• 2001'de yüzde 95 olan hastanede doğum oranı 2002'de yüzde 71'e düşmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder