Bu yazı Çernobil felaketinin 19. yıldönümü nedeniyle 1 Mayıs 2005 tarihinli Cumhuriyet Dergi'de yayımlanmıştır.
Fotoğraf: Özgür Gürbüz (Çernobil, 23 Nisan 2006)
Dr. Ümit Şahin
Çernobil nükleer santrali 26 Nisan 1986 günü patladığında, Hiroşima’da patlayan atom bombasının 500 katı radyasyon yaydı. Felaketten en çok Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın santral çevresindeki yerleşimleri etkilense de, radyoaktif bulutun ilk bir hafta içindeki yayılmasının önce Kuzey ve Orta Avrupa’yı, daha sonra da Türkiye dahil daha güney bölgeleri etkilediği biliniyor. O günlerde Türkiye’de ayrıntılı bir radyoaktif serpinti haritası çıkarılamadı, ama Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yapılan bazı ölçüm sonuçları, bazı yabancı araştırmacıların bulguları ve daha sonraki yıllarda yapılan modellemeler, yağan yağmurlarla şiddeti artan bir radyoaktif serpintiyle karşılaştığımızı açıkça ortaya koyuyor.
Bu serpintiyle, fiziksel yarılanma ömrü yaklaşık 30 yıl olan sezyum 137 başta olmak üzere radyoaktif elementler hem doğrudan ışıma yoluyla, hem de topraktan besin zincirine geçerek bitkiler ve hayvansal ürünler yoluyla tüm canlıları ve insanları radyasyona maruz bıraktı. Ancak nüfusumuzun ne kadarının, hangi dozda ve ne kadar bir süre radyasyona maruz kaldığını bilmiyoruz. Radyoaktif serpintiden en fazla etkilenen Trakya ve Karadeniz kıyılarında, o yıllarda İstanbul da dahil olmak üzere 20 milyona yakın kişi yaşamaktaydı. Bu da Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünün daha yoğun olarak, diğer bölgelerdeki insanların da çay ve fındık gibi ürünlerin tüketimi sonucu dolaylı olarak en azından 1986’dan sonraki birkaç yıl boyunca az ya da çok radyasyona maruz kaldığını söyleyebiliriz.
Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı yetkilileri ülkelerinde Çernobil’e bağlı 50 bin yeni çocukluk çağı tiroid kanseri beklendiğini bildiriyor. Aynı şekilde Ukrayna Sağlık Bakanlığı, 2004 yılına kadar Çernobil’e bağlı nedenlerle hastaneye yatırılan kişi sayısının 452 bini çocuk olmak üzere 2,3 milyonu bulduğunu bildiriyor. Türkiye’de Çernobil’den yayılan radyoaktif serpintinin şu anda başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemizin her yerinde artış gösteren kanser vakalarıyla ilişkisini bire bir belirlemek kolay değildir. Zaten kanserde az sayıda durum dışında (sigara ve bazı viral hastalıklar) kesin ve bireysel neden-sonuç ilişkisin kurulamaz. Ancak şu noktaların altı çizilmelidir:
1- Sağlık Bakanlığı’nın da onayladığı gibi kanser vakaları son yıllarda artış göstermiştir. Radyasyona bağlı çoğu kanserlerin oluşumu için 15-20 yıllık sürenin minimum olduğu bilindiğine göre, üzerinden 19 yıl geçmiş olan Çernobil’e bağlı bu yoğun radyoaktrif serpintinin kanser oluşumuyla ilgisiz veya bu ilişkinin tesadüfi olduğunu söylemek bilimsel olarak mümkün değildir.
2- 1986 yılı ve ertesinde en çok kuzey bölgelerde yaşayan ve o yıllarda çocukluk çağında olan kişilerin, en çok doğrudan yerel tüketim yoluyla (süt, ve süt ürünleri, yumurta, bölgede yetişen sebze ve meyveler) ve kaza sonrası başta TAEK ve Sağlık Bakanlığı’ndan olmak üzere yetkililerin ihmal ve kabahati sonucu sadece yerel olarak değil ülke çapında da yaygın olarak tüketilen radyasyonlu çay ve fındıklar nedeniyle radyasyona maruz kaldığı açıktır. Dolayısıyla bu risk grubu radyasyona bağlı kanser açısından önceliklidir, kansere yakalanmaları durumunda Çernobil etkisi düşünülebilir.
3- Radyasyona maruz kalma düzeyinin ya da radyokaktif serpinti miktarının nicel olarak saptanması için çok geç kalınmıştır. Bu anlamda yapıldığı iddia edilen çalışmalar ve açıklamalar, özellikle de 1986 ve sonrasında sadece Türkiye’de nükleer santral kurulması planlarını aklayabilmek için Çernobil ile ilgili tüm sonuçları yok saymak ve olduğundan önemsiz göstermek için her fırsatı kullandığı bilinen TAEK’ten geldiği zaman bilimsel güvenirlikten yoksun olarak kabul edilmelidir.
4- Sağlık Bakanlığı’nın geçen yıl artan kanser vakalarıyla ilgili bir çalışma başlattığını açıklayıp, daha sonra aradan bir yıl bile geçmeden “Çernobil’den kaynaklanan hiçbir etkiye rastlanmadığı ve kanserlerin sadece sigara ve alkole bağlı olduğunun anlaşıldığını” açıklaması, üstelik araştırma yöntem ve sonuçları hakkında da bilgi vermemesi, Kanserle Savaş Dairesi’nin bilimsel güvenirliğini de zedelemektedir.
Üniversiteler ve Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi yetkilileri kanserin son yıllarda izlediği zamansal artış eğilimiyle Çernobil radyasyonundan etkilenme olasılığı haritasını bilimsel olarak çakıştırma yöntemleri geliştirerek olası neden-sonuç ilişkisini toplum bazında ortaya koyabilirler. Bilimsel sorumluluk da bunu gerektirmektedir.
Fotoğraf: Özgür Gürbüz (Çernobil, 23 Nisan 2006)
Dr. Ümit Şahin
Çernobil nükleer santrali 26 Nisan 1986 günü patladığında, Hiroşima’da patlayan atom bombasının 500 katı radyasyon yaydı. Felaketten en çok Ukrayna ve Beyaz Rusya’nın santral çevresindeki yerleşimleri etkilense de, radyoaktif bulutun ilk bir hafta içindeki yayılmasının önce Kuzey ve Orta Avrupa’yı, daha sonra da Türkiye dahil daha güney bölgeleri etkilediği biliniyor. O günlerde Türkiye’de ayrıntılı bir radyoaktif serpinti haritası çıkarılamadı, ama Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) tarafından yapılan bazı ölçüm sonuçları, bazı yabancı araştırmacıların bulguları ve daha sonraki yıllarda yapılan modellemeler, yağan yağmurlarla şiddeti artan bir radyoaktif serpintiyle karşılaştığımızı açıkça ortaya koyuyor.
Bu serpintiyle, fiziksel yarılanma ömrü yaklaşık 30 yıl olan sezyum 137 başta olmak üzere radyoaktif elementler hem doğrudan ışıma yoluyla, hem de topraktan besin zincirine geçerek bitkiler ve hayvansal ürünler yoluyla tüm canlıları ve insanları radyasyona maruz bıraktı. Ancak nüfusumuzun ne kadarının, hangi dozda ve ne kadar bir süre radyasyona maruz kaldığını bilmiyoruz. Radyoaktif serpintiden en fazla etkilenen Trakya ve Karadeniz kıyılarında, o yıllarda İstanbul da dahil olmak üzere 20 milyona yakın kişi yaşamaktaydı. Bu da Türkiye nüfusunun önemli bir bölümünün daha yoğun olarak, diğer bölgelerdeki insanların da çay ve fındık gibi ürünlerin tüketimi sonucu dolaylı olarak en azından 1986’dan sonraki birkaç yıl boyunca az ya da çok radyasyona maruz kaldığını söyleyebiliriz.
Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı yetkilileri ülkelerinde Çernobil’e bağlı 50 bin yeni çocukluk çağı tiroid kanseri beklendiğini bildiriyor. Aynı şekilde Ukrayna Sağlık Bakanlığı, 2004 yılına kadar Çernobil’e bağlı nedenlerle hastaneye yatırılan kişi sayısının 452 bini çocuk olmak üzere 2,3 milyonu bulduğunu bildiriyor. Türkiye’de Çernobil’den yayılan radyoaktif serpintinin şu anda başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere ülkemizin her yerinde artış gösteren kanser vakalarıyla ilişkisini bire bir belirlemek kolay değildir. Zaten kanserde az sayıda durum dışında (sigara ve bazı viral hastalıklar) kesin ve bireysel neden-sonuç ilişkisin kurulamaz. Ancak şu noktaların altı çizilmelidir:
1- Sağlık Bakanlığı’nın da onayladığı gibi kanser vakaları son yıllarda artış göstermiştir. Radyasyona bağlı çoğu kanserlerin oluşumu için 15-20 yıllık sürenin minimum olduğu bilindiğine göre, üzerinden 19 yıl geçmiş olan Çernobil’e bağlı bu yoğun radyoaktrif serpintinin kanser oluşumuyla ilgisiz veya bu ilişkinin tesadüfi olduğunu söylemek bilimsel olarak mümkün değildir.
2- 1986 yılı ve ertesinde en çok kuzey bölgelerde yaşayan ve o yıllarda çocukluk çağında olan kişilerin, en çok doğrudan yerel tüketim yoluyla (süt, ve süt ürünleri, yumurta, bölgede yetişen sebze ve meyveler) ve kaza sonrası başta TAEK ve Sağlık Bakanlığı’ndan olmak üzere yetkililerin ihmal ve kabahati sonucu sadece yerel olarak değil ülke çapında da yaygın olarak tüketilen radyasyonlu çay ve fındıklar nedeniyle radyasyona maruz kaldığı açıktır. Dolayısıyla bu risk grubu radyasyona bağlı kanser açısından önceliklidir, kansere yakalanmaları durumunda Çernobil etkisi düşünülebilir.
3- Radyasyona maruz kalma düzeyinin ya da radyokaktif serpinti miktarının nicel olarak saptanması için çok geç kalınmıştır. Bu anlamda yapıldığı iddia edilen çalışmalar ve açıklamalar, özellikle de 1986 ve sonrasında sadece Türkiye’de nükleer santral kurulması planlarını aklayabilmek için Çernobil ile ilgili tüm sonuçları yok saymak ve olduğundan önemsiz göstermek için her fırsatı kullandığı bilinen TAEK’ten geldiği zaman bilimsel güvenirlikten yoksun olarak kabul edilmelidir.
4- Sağlık Bakanlığı’nın geçen yıl artan kanser vakalarıyla ilgili bir çalışma başlattığını açıklayıp, daha sonra aradan bir yıl bile geçmeden “Çernobil’den kaynaklanan hiçbir etkiye rastlanmadığı ve kanserlerin sadece sigara ve alkole bağlı olduğunun anlaşıldığını” açıklaması, üstelik araştırma yöntem ve sonuçları hakkında da bilgi vermemesi, Kanserle Savaş Dairesi’nin bilimsel güvenirliğini de zedelemektedir.
Üniversiteler ve Sağlık Bakanlığı Kanser Savaş Dairesi yetkilileri kanserin son yıllarda izlediği zamansal artış eğilimiyle Çernobil radyasyonundan etkilenme olasılığı haritasını bilimsel olarak çakıştırma yöntemleri geliştirerek olası neden-sonuç ilişkisini toplum bazında ortaya koyabilirler. Bilimsel sorumluluk da bunu gerektirmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder