Radikal İki'nin 29 Ağustos 2010 tarihli sayısında yayınlanmıştır.
Son yıllarda yaşanan en ciddi iklim felaketleri, farklı bölgelerde aynı anda başladı. Bu felaketleri Rusya, Pakistan, orman yangınları, seller diye bir solukta sayınca meselenin ağırlığı gözden kaçabiliyor. Bu nedenle neyle karşı karşıyayız, bu felaketlerin iklim değişikliğinin bugün geldiği noktayla ilişkisi nedir, biraz daha yakından bakalım.
İçinde bulunduğumuz 2010’un iklim felaketleriyle anılacağının ilk habercisi, Haziran’da başlayan sıcak dalgalarıydı. ABD’den Rusya’ya ve oradan Çin’e kadar kuzey yarımkürenin neredeyse tamamı sıcak dalgasının ve kuraklığın etkisi altına girdi. ABD’nin resmi iklimbilim kuruluşlarından Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), 17 Ağustos’ta yaptığı açıklamada Temmuz 2010’un ortalama 16,5 dereceyle 1998’den sonra kayıtlardaki en sıcak ikinci Temmuz olduğunu ve bu yılın Ocak-Temmuz ortalamasının rekor kırdığını açıkladı.
Dünyanın en önemli iklimbilimcisi James Hansen’in yönetimindeki NASA Goddard Enstitüsü ise 13 Ağustos tarihli son raporunda Moskova’yı da içine alan Batı Rusya’da yaz sıcaklıklarının normalin 5,5 derece üzerinde seyrettiğini duyurdu. Bu yaz Finlandiya’da 37,2 derecelik sıcaklıkla rekor kırılıyor, Moskova günlerce 42 dereceye kadar yükselen sıcaklarla boğuşuyordu.
Son üç ayın sıcak dalgaları ve diğer meteorolojik anomaliler sonucunda dünyanın çeşitli yerlerinde bazıları tarihte ilk kez görülen iklim felaketleri meydana geldi. Rusya’da Mayıs sonlarında başlayan sıcak dalgası ve kuraklık nedeniyle Temmuz’da önce turbalar, yani zemini çürümüş ve kömürleşmiş bitki tabakasıyla kaplı alanlar, ardından da ormanlar yanmaya başladı. Ağustos’un ilk yarısı boyunca yaklaşık üç hafta süren orman yangınlarında bir ara aynı anda 800 orman birden yandı. Ağustos’un 10’unda Çernobil kazasının yaydığı radyasyonun en çok kirlettiği bölgelerden Bryansk’da 20’nin üzerinde yangın çıktığı ve ölçülen radyasyon düzeyinin yükseldiği açıklandı, ancak hemen ardından Rusya bu konudaki bütün açıklamaları durdurdu.
Yangınlar sürerken Moskova’nın üzerine çöken duman tabakası nedeniyle her gün her zamankinin iki katı insan ölmeye başladı. Her ne kadar kayıtlarda orman yangınlarından dolayı 52 kişinin öldüğü yazılsa da, ölüm istatistikleri üzerinden yapılan hesaplara göre Rusya’da sıcak dalgası ve yangınlara bağlı hava kirliliği nedeniyle en az 15 bin kişinin hayatını kaybetmiş olabileceği tahmin ediliyor. Bu rakam yüksek görünebilir. Ancak 2003’te Güney Avrupa’daki sıcak dalgaları nedeniyle 50 bin kişinin öldüğü akılda tutulmalı.
Zemberek kuruluyor
Bu arada kuraklık ve yangınlar nedeniyle dünyanın en büyük tahıl üreticilerinden biri olan Rusya buğday hasatının dörtte birini kaybetti ve buğday ihracatını durdurdu. Aynı şekilde Ukrayna ve Kazakistan’da da üretim büyük miktarlarda düştü. Earth Policy Institute’un 12 Ağustos tarihli açıklamasına göre dünyada sadece 72 günlük tahıl stoğu kaldı. Gıda fiyatlarında 2007-2008’de yaşanan fırlama öncesinde bu rakam 64’tü. Üstelik kuraklık nedeniyle sadece buğday değil, milyarlarca insanın ana gıdası olan pirinç de pahalanmış durumda.
Afrika’da Sahra çölüyle savan kuşağı arasındaki 50 milyonu aşkın nüfuslu Sahel bölgesi de bu yıl şiddetli bir kuraklık yaşıyor. Batıda Atlantik kıyısındaki Senegal’den başlayıp Nijer ve Çad’dan geçerek doğuda Sudan’a uzanan 3 milyon kilometrekarelik bu zaten kurak bölgede yağışlar erkenden durdu. Nijer’de nüfusun yüzde 80’ini oluşturan 12 milyon insan açlıkla karşı karşıya. Sudan’da 4,3 milyon, Çad’da en az 2 milyon, Burkina Faso’da 4,5 milyona yakın insan açlık çekiyor, milyonlarca çocuk beslenme yetersizliğine bağlı gelişme bozukluğu yaşıyor. Bu arada bölgede termometrelerin 50 dereceyi gösterdiği müthiş bir sıcak dalgası hüküm sürüyor.
Pakistan ise sıcak dalgasının bir başka yüzüne tanık oldu. Ülkenin kuzeyini üç hafta boyunca vuran muson yağmurları nedeniyle taşan İndus nehri, 160 bin kilometrekarelik alanı bir tür iç denize dönüştürdü. Bu alan Türkiye yüzölçümünün beşte birinden fazla. Binlerce köyü ve kasabayı yutan sellerden 20-40 milyon insan etkilendi. Resmi ölü sayısı 2000 olarak verilirken, milyonlarca insan evsiz barksız kalmış durumda, milyonlarca çocuk açlık ve salgın hastalıklarla karşı karşıya. Bu felaketin Pakistan’a maliyeti 43 milyar dolar olarak tahmin ediliyor: Yani ülkenin milli gelirinin dörtte biri. Tarım alanlarının ve tarladaki ürünün tahrip olması nedeniyle 2011’de beklenen gıda krizi de cabası.
Bütün bu felaketler medyada “doğal afet” başlığı altında karşımıza getiriliyor. Dünyanın ciddi televizyon kanallarına çıkan ciddi bilim insanları bu felaketlerle iklim değişikliğinin bağlantısının “doğrudan doğruya” kurulamayacağına dair “ihtiyatlı” açıklamalar yapıyor. Bütün bu temkinli hava sanayileşmiş ülkelerin giderek ağırlaşan iklim borcunu gizlemeye yarıyor. Oysa James Hansen’in yazının başında andığım son raporu, yaşanan felaketlerle küresel ısınmanın bağını, lafı evirip çevirmeden kuruyor.
Bugün atmosferdeki karbondioksit miktarı milyonda 392 parçacığı (ppm) bulmuş durumda. Muhtemelen 2015’e gelmeden 400 ppm’lik “psikolojik sınır” geçilecek. Oysa artık iyi biliyoruz ki, 350 ppm’yi bile asla aşmamalıydık. Yüzyıllık hesapları bir yana bırakın, sadece son 40 yılda dünyanın sıcaklığı 0,6 derece arttı. Sıcaklık artışı o kadar hızlandı ki, iklimi değiştiren mevcut düzen değişmezse, dünyayı bir başka gezegen haline getirecek 2 derecelik artışın tamamlanması için bir bu kadar daha beklememiz gerekmeyecek. İklim felaketlerini giderek daha sık ve daha şiddetli hale getiren zemberek sürekli kuruluyor. Bundan sadece beş yıl önce Katrina kasırgasına tanık olurken, Pakistan’da bugün olanları hayal edebilir miydik?
Bugün sıcak dalgaları, seller ve kuraklık nedeniyle hayatları ve gelecekleri kaybolan, fiyatlardaki artış nedeniyle mevcut gıdaya da erişemeyip aç kalacak olan insanların çoğunluğu yoksullar ve bu insanlar felaketin nedeninde pay sahibi değil. İnsanların aç kalmasını engellemek, zararlarını tazmin etmek için ABD ve Avrupa başta olmak üzere petrole, kömüre ve aşırı tüketime dayalı sanayi uygarlığını kurmuş ülkeler iklim borçlarını ödemek zorunda. Peki biz onları küresel ısınmayı durdurmak için fosil yakıtları terk etmeye, yoksullara olan borçlarını ödemeye ve sahip oldukları kolay zenginlikten vazgeçmeye zorlayabilecek miyiz?
Küresel ısınma geçen kış Batı’nın büyük kentlerinde yaşanan birkaç soğuk hafta nedeniyle kaybettiği popülaritesini biraz ağır bir bedel ödeterek de olsa geri aldı. İklim felaketleri, Kopenhag’da yaşanan büyük hezimet sonrasında kabuğuna çekilen küresel iklim hareketini yeniden ayağa kaldırmak zorunda. Hayatta kalmak için ikinci bir seçeneğimiz yok.
Son yıllarda yaşanan en ciddi iklim felaketleri, farklı bölgelerde aynı anda başladı. Bu felaketleri Rusya, Pakistan, orman yangınları, seller diye bir solukta sayınca meselenin ağırlığı gözden kaçabiliyor. Bu nedenle neyle karşı karşıyayız, bu felaketlerin iklim değişikliğinin bugün geldiği noktayla ilişkisi nedir, biraz daha yakından bakalım.
İçinde bulunduğumuz 2010’un iklim felaketleriyle anılacağının ilk habercisi, Haziran’da başlayan sıcak dalgalarıydı. ABD’den Rusya’ya ve oradan Çin’e kadar kuzey yarımkürenin neredeyse tamamı sıcak dalgasının ve kuraklığın etkisi altına girdi. ABD’nin resmi iklimbilim kuruluşlarından Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), 17 Ağustos’ta yaptığı açıklamada Temmuz 2010’un ortalama 16,5 dereceyle 1998’den sonra kayıtlardaki en sıcak ikinci Temmuz olduğunu ve bu yılın Ocak-Temmuz ortalamasının rekor kırdığını açıkladı.
Dünyanın en önemli iklimbilimcisi James Hansen’in yönetimindeki NASA Goddard Enstitüsü ise 13 Ağustos tarihli son raporunda Moskova’yı da içine alan Batı Rusya’da yaz sıcaklıklarının normalin 5,5 derece üzerinde seyrettiğini duyurdu. Bu yaz Finlandiya’da 37,2 derecelik sıcaklıkla rekor kırılıyor, Moskova günlerce 42 dereceye kadar yükselen sıcaklarla boğuşuyordu.
Son üç ayın sıcak dalgaları ve diğer meteorolojik anomaliler sonucunda dünyanın çeşitli yerlerinde bazıları tarihte ilk kez görülen iklim felaketleri meydana geldi. Rusya’da Mayıs sonlarında başlayan sıcak dalgası ve kuraklık nedeniyle Temmuz’da önce turbalar, yani zemini çürümüş ve kömürleşmiş bitki tabakasıyla kaplı alanlar, ardından da ormanlar yanmaya başladı. Ağustos’un ilk yarısı boyunca yaklaşık üç hafta süren orman yangınlarında bir ara aynı anda 800 orman birden yandı. Ağustos’un 10’unda Çernobil kazasının yaydığı radyasyonun en çok kirlettiği bölgelerden Bryansk’da 20’nin üzerinde yangın çıktığı ve ölçülen radyasyon düzeyinin yükseldiği açıklandı, ancak hemen ardından Rusya bu konudaki bütün açıklamaları durdurdu.
Yangınlar sürerken Moskova’nın üzerine çöken duman tabakası nedeniyle her gün her zamankinin iki katı insan ölmeye başladı. Her ne kadar kayıtlarda orman yangınlarından dolayı 52 kişinin öldüğü yazılsa da, ölüm istatistikleri üzerinden yapılan hesaplara göre Rusya’da sıcak dalgası ve yangınlara bağlı hava kirliliği nedeniyle en az 15 bin kişinin hayatını kaybetmiş olabileceği tahmin ediliyor. Bu rakam yüksek görünebilir. Ancak 2003’te Güney Avrupa’daki sıcak dalgaları nedeniyle 50 bin kişinin öldüğü akılda tutulmalı.
Zemberek kuruluyor
Bu arada kuraklık ve yangınlar nedeniyle dünyanın en büyük tahıl üreticilerinden biri olan Rusya buğday hasatının dörtte birini kaybetti ve buğday ihracatını durdurdu. Aynı şekilde Ukrayna ve Kazakistan’da da üretim büyük miktarlarda düştü. Earth Policy Institute’un 12 Ağustos tarihli açıklamasına göre dünyada sadece 72 günlük tahıl stoğu kaldı. Gıda fiyatlarında 2007-2008’de yaşanan fırlama öncesinde bu rakam 64’tü. Üstelik kuraklık nedeniyle sadece buğday değil, milyarlarca insanın ana gıdası olan pirinç de pahalanmış durumda.
Afrika’da Sahra çölüyle savan kuşağı arasındaki 50 milyonu aşkın nüfuslu Sahel bölgesi de bu yıl şiddetli bir kuraklık yaşıyor. Batıda Atlantik kıyısındaki Senegal’den başlayıp Nijer ve Çad’dan geçerek doğuda Sudan’a uzanan 3 milyon kilometrekarelik bu zaten kurak bölgede yağışlar erkenden durdu. Nijer’de nüfusun yüzde 80’ini oluşturan 12 milyon insan açlıkla karşı karşıya. Sudan’da 4,3 milyon, Çad’da en az 2 milyon, Burkina Faso’da 4,5 milyona yakın insan açlık çekiyor, milyonlarca çocuk beslenme yetersizliğine bağlı gelişme bozukluğu yaşıyor. Bu arada bölgede termometrelerin 50 dereceyi gösterdiği müthiş bir sıcak dalgası hüküm sürüyor.
Pakistan ise sıcak dalgasının bir başka yüzüne tanık oldu. Ülkenin kuzeyini üç hafta boyunca vuran muson yağmurları nedeniyle taşan İndus nehri, 160 bin kilometrekarelik alanı bir tür iç denize dönüştürdü. Bu alan Türkiye yüzölçümünün beşte birinden fazla. Binlerce köyü ve kasabayı yutan sellerden 20-40 milyon insan etkilendi. Resmi ölü sayısı 2000 olarak verilirken, milyonlarca insan evsiz barksız kalmış durumda, milyonlarca çocuk açlık ve salgın hastalıklarla karşı karşıya. Bu felaketin Pakistan’a maliyeti 43 milyar dolar olarak tahmin ediliyor: Yani ülkenin milli gelirinin dörtte biri. Tarım alanlarının ve tarladaki ürünün tahrip olması nedeniyle 2011’de beklenen gıda krizi de cabası.
Bütün bu felaketler medyada “doğal afet” başlığı altında karşımıza getiriliyor. Dünyanın ciddi televizyon kanallarına çıkan ciddi bilim insanları bu felaketlerle iklim değişikliğinin bağlantısının “doğrudan doğruya” kurulamayacağına dair “ihtiyatlı” açıklamalar yapıyor. Bütün bu temkinli hava sanayileşmiş ülkelerin giderek ağırlaşan iklim borcunu gizlemeye yarıyor. Oysa James Hansen’in yazının başında andığım son raporu, yaşanan felaketlerle küresel ısınmanın bağını, lafı evirip çevirmeden kuruyor.
Bugün atmosferdeki karbondioksit miktarı milyonda 392 parçacığı (ppm) bulmuş durumda. Muhtemelen 2015’e gelmeden 400 ppm’lik “psikolojik sınır” geçilecek. Oysa artık iyi biliyoruz ki, 350 ppm’yi bile asla aşmamalıydık. Yüzyıllık hesapları bir yana bırakın, sadece son 40 yılda dünyanın sıcaklığı 0,6 derece arttı. Sıcaklık artışı o kadar hızlandı ki, iklimi değiştiren mevcut düzen değişmezse, dünyayı bir başka gezegen haline getirecek 2 derecelik artışın tamamlanması için bir bu kadar daha beklememiz gerekmeyecek. İklim felaketlerini giderek daha sık ve daha şiddetli hale getiren zemberek sürekli kuruluyor. Bundan sadece beş yıl önce Katrina kasırgasına tanık olurken, Pakistan’da bugün olanları hayal edebilir miydik?
Bugün sıcak dalgaları, seller ve kuraklık nedeniyle hayatları ve gelecekleri kaybolan, fiyatlardaki artış nedeniyle mevcut gıdaya da erişemeyip aç kalacak olan insanların çoğunluğu yoksullar ve bu insanlar felaketin nedeninde pay sahibi değil. İnsanların aç kalmasını engellemek, zararlarını tazmin etmek için ABD ve Avrupa başta olmak üzere petrole, kömüre ve aşırı tüketime dayalı sanayi uygarlığını kurmuş ülkeler iklim borçlarını ödemek zorunda. Peki biz onları küresel ısınmayı durdurmak için fosil yakıtları terk etmeye, yoksullara olan borçlarını ödemeye ve sahip oldukları kolay zenginlikten vazgeçmeye zorlayabilecek miyiz?
Küresel ısınma geçen kış Batı’nın büyük kentlerinde yaşanan birkaç soğuk hafta nedeniyle kaybettiği popülaritesini biraz ağır bir bedel ödeterek de olsa geri aldı. İklim felaketleri, Kopenhag’da yaşanan büyük hezimet sonrasında kabuğuna çekilen küresel iklim hareketini yeniden ayağa kaldırmak zorunda. Hayatta kalmak için ikinci bir seçeneğimiz yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder